Ana sayfa » Bilim-Teknoloji » HAARP’ın Deprem Yaratabildiği İddiası Doğru mu?, Bu Teknoloji Türkiye’de Meydana Gelen Son Depremlerde Kullanılmış Olabilir mi?…

HAARP’ın Deprem Yaratabildiği İddiası Doğru mu?, Bu Teknoloji Türkiye’de Meydana Gelen Son Depremlerde Kullanılmış Olabilir mi?…

Yazar: Erdinç Şahin
0 yorum

KUZEYEGEHABER-Öncelikli amacımız, HAARP’ın bir komplo teorisi olduğunu anlatmak değil. Farklı ülkelerin de HAARP benzeri yerlere sahip olduğunu, hatta buraların içini bile göstereceğiz ancak ondan önce konuşmamız gereken bazı şeyler var.

Depremle ilgili birbirinden absürt komploları konuşurken çok önemli bir konuyu es geçiyoruz: HAARP, iddia edildiği gibi deprem yaratabilen/tetikleyebilen bir teknoloji olsaydı nasıl tepki verilirdi?

Detaylarına daha sonra değineceğiz ancak öncelikle olayı kesinleştirelim: HAARP iddiaları konusunda uzmanlar ne diyor?

Konuyu danıştığımız deprem uzmanı Baturhan Öğüt, “640 trilyon ton küp yer kütlesini yerinden HAARP ile rönesans yapıp oynatmak mümkün değil” diyor.

İTÜ’de çalışan Jeolog Dr. Ömer Kamacı’ya da sorumuzu yönelttik, şaşırtıcı olmayan bir şekilde “Mümkün değil!” yanıtını aldık.

Ki daha önce Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan “Hayatımda duyduğum en saçma şey bu. Böyle bir şey olamaz. Bilimsel hiçbir açıklaması yok.” demişti.

Prof. Dr. Celal Şengör ise “Bundan güzel bir saçmalık duymadım. O enerjiyi nasıl üreteceksin? Hem de gemiyle. Güldürmesinler. Yüz binlerce atom bombası lazım.” demişti.

Açıkçası Celal Hoca’ya sorulan “Fay hatlarını söküp taşırsak depremin önüne geçmiş olur muyuz?” sorusu bile daha mantıklı.

Başlıktaki sorumuza odaklanalım: HAARP’ın deprem yaratabildiği iddiasının gerçek olduğu ortaya çıkarsa neler olurdu?

Hemen o gün bütün binalar sağlamlaştırıldı. Ne de olsa deprem yaratabilen bir faktör var, gelecekte tek seferde 50 bin insanı öldürebilir!

Madem öyle, gerçekleşeceği kesin olan depremlere karşı neden aynı önlemleri alma tepkisi göstermedik? Düşünsenize, ABD’nin pek çok kez bu fütüristik makineyle Şili’de, Endonezya’da, Japonya’da depremler ürettiği kanıtlanmış ancak biz ısrarla bu makineye karşı önlem almayıp binaları güçlendirmemişiz!

Böyle bir teknoloji gerçekten olsaydı, istisnasız bir şekilde dünyadaki bütün ülkeler depreme karşı dayanıklı şehirler inşa ederdi hiç şüphesiz. Fakat konu doğa olunca bu savunma psikolojisi ne yazık ki çalışmıyor.

Bir daha imar affı getirilmezdi mesela…

Bunu şöyle örneklendirelim: İşlek bir otobanın ortasında ölü olarak bulunan yayanın ölümüne Amerika’dan gelen gizemli sinyallerin neden olduğunu iddia etmek yerine, arabaların hızla geçtiği o yola bir yaya geçidinin neden inşa edilmediğini sorgulamak gerekiyor. Aksi takdirde o yolda daha çok yaya ölecektir.

İmar affının “Sevgili vatandaşlarım, siz merdiven çıkmaktan yorulmayın diye size yaya geçidi yapmayacağız; kıymetimizi bilin!” demekten farkı yok açıkçası.

Sele karşı önlem almak için sel yaratan gizli bir silahın varlığını öğrenince mi dere yatağına bina yapmaktan vazgeçeceğiz?

Bu durum her felaket için geçerli; maden kazaları, tren faciaları, orman yangınları, seller, kuraklık, depremler ve dahası… Belki bir ülkeyle değil ama doğayla bir savaş halindeyiz. Üzücü olansa kendimizi savunabileceğimizi bilmemize rağmen buna karşı bir adım atmıyor olmamız.

Bunun yerine yaptığımız şey; HAARP’ı, 5G’yi, kuyruklu yıldızı, dolunayı ve akla hayale gelmeyecek şeyleri suçlamak oluyor. Mesela bu da benim komplo teorim olsun, sallamak bedava nasılsa: Bence deprem esnasında ortaya çıkan mavi ışıklar aslında yerin altında yaşayan antik uzaylı ırkı teknolojilerinden geliyor. Yani sözün özü o ki uçuk teorileriniz varsa bunlar kağıda dökün, belki Rick and Morty’ye rakip bir öykünüz olur.

Her ne hikmetse HAARP ile depremlerin ilişkilendirilmesi daha çok Türkiye’de görülüyor.

Kimi ülkelerde beyin kontrolü, hava olaylarını değiştirme, izinsiz dinleme gibi şeylerle bağdaştırılıyor. O ülkedeki insanlar en çok neyden endişeleniyorsa HAARP o iddiayla suçlanıyor.

Beyin kontrolünün farklı yöntemleri var ancak HAARP ile değil, yoksa Putin “I LOVE NY” yazan bir tişörtle dolaşırdı. Eğer HAARP, hava olaylarını da etkileyebilseydi Amerika önce kasırgalarla başı dertte olan ülkesi için uğraşırdı.

Adı çıkmış dokuza, inmez sekize: HAARP neden komplo teorilerinin baş aktörlerinden biri oldu?

Açılımı “High-frequency Active Auroral Research Program (Yüksek Frekanslı Etkin İyonosfer Araştırma Programı)”olan HAARP, Alaska’da bulunan ve devasa gemilerle bile taşınamayan bir araştırma kurumu. Adının çıkma nedeni ise ilk başlarda ziyaretçi kabul etmemesiyle ilgili.

Ursula K. LeGuin’in “Yerdeniz Büyücüsü” kitabında da dediği gibi; “İnsanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar.” Antik Yunan’dan beri söylenegelen bir gerçektir bu. Montaigne’in “İnsan en az bildiği şeye en çok inanır.” cümlesini de düşününce bu gibi komploların nasıl filizlendiğini anlayabiliriz aslında.

“Gözümle görmeden inanmam” diyenler için burası daha sonra herkese açık bir kurum haline geldi ve kimse de “Ben demiştim!” çıkışı yapamadı.

Kurum, önceden ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılırken günümüzde ise Alaska Fairbanks Üniversitesi Jeofizik Enstitüsü tarafından kullanılıyor.

Ne işe yaradığına gelecek olursak: HAARP için, “dışarıdan soğuk görünen ama tanıyınca sevdiğiniz insan” benzetmesi yapabiliriz.

BD’nin Alaska eyaletinin Gakona kentindeki bu yerde, 180 adet radyo anteninden (IRI) oluşan bir yapı bulunuyor. Bu vericiler 80-500 km arası yükseklikte bulunan iyonosfere(atmosferin uzayla buluştuğu katman) radyo dalgası yollabiliyor. Bu katman, radyo dalgalarını yansıtarak uzak bölgelerle haberleşmeyi sağlayabiliyor.

Bu teknoloji, iyonosferin askeri ve sivil iletişimle navigasyon sistemlerine etkisini araştırmak amacıyla kuruldu. İyonosferde gerçekleşen doğa olayları, gezegenimizden iletilen ve GPS uyduları, Wi-Fi sistemleri, uzay araçları ve radyo iletişimi gibi teknolojiler için gerekli olan sinyalleri bozabiliyor.

Bu radyo dalgalarının doğal sebeplerle bozulmaması ve iletişimin imkansız hale gelmemesi için HAARP’tan gönderilen yüksek frekanslı radyo vericileriyle iyonosferin küçük bir bölümü ısıtılıyor.

Bu ısıtma gücünü gözünüzde büyütmeyin, antenler toplamda 3.5 MW maksimum iletim gücüne sahip. Alaska-Kahramanmaraş arası 8.679 km ve o mesafeden buraya bir etki yaratmaya çalışılsa ve bir cismi sadece 1°C ısıtmak istenilse HAARP’ın maksimum güçte 420.000 katrilyon yıl boyunca çalışması gerekirdi. Düşünün ki evrenin yaşı bile yalnızca 13,8 milyar.

Stanford Üniversitesi Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilim Labratuvarları’nın eski yöneticisi ve ordinaryüs profesörü olan; jeofizik ve düşük frekanslı radyo dalgaları üzerinde araştırmalar yapan, Koç Üniversitesinin eski rektörü Ümran Savaş İnan, “HAARP’ın yaydığı dalgaların gücü ne kadar yüksek olursa olsun, atmosferik doğa olaylarının yarattığı enerjiler yanında önemsenmeyecek kadar küçük kalmaktadır. HAARP ile doğa olaylarına etki edebileceğimizi iddia edenler tamamen bilgisiz.” demişti.

HAARP’taki teknoloji başka ülkelerde de var ancak onların adı çıkmamış.

Rusya’daki Sura İyonosferik Isıtma Tesisi de tamamen aynı amaç için kullanılıyor. Rus fizikçi Andrey Feodorov, “İddia abartının ötesinde. Özellikle gezegenin bir noktasında deprem tetikleyebileceği iddiası bilim kurgu filmleri senaryolarını da aşıyor. Siz düşünün, 7 şiddetinde bir depremin ortaya çıkardığı enerji milyarlarca megavat gücünde. Sura istasyonu ise en iyi gününde dahi sadece 200 megavat güç kullanıyordu” açıklamasını yapmıştı.

Aynısının tıpkısından Norveç’te de var.

144 antenden oluşan Tromsø İyonosfer Isıtma Tesisi, herhangi bir komplo teorisine malzeme olmadı. Burası her zaman açıktı ve tesisteki tüm yayınlar açık literatürde yer alıyor.

Gördüğünüz gibi hepsinde de aynı açıklamalar ve bilgiler bulunuyor. Gizli teknoloji olsaydı bir çelişki de olurdu değil mi?

Tamam, HAARP ve deprem arasında hiçbir bağ yok. Peki depremleri tetikleyen hiç mi yapay bir teknoloji yok? Aslında var!
Yer kabuğuna fiziksel olarak sıvı pompalama yöntemiyle mümkün ancak bu yöntemle yalnızca küçük çapta depremler yaratılabilir ve kimse fark etmeden gizlice yapmak pek mümkün değil.

Jeolojik olarak aktif yerlerde yapılan baraj inşaatlarını da “yapay deprem tetikleyicisi” sınıfına sokabiliriz. Fakat bunları zaten o ülkenin hükümeti yapıyor, herhangi bir dış gücün tercih edeceği bir yöntem değil. Bu konunun detaylarını alttaki içeriğimizden okuyabilirsiniz:

Asıl konumuza tekrar dönelim ve içeriğimizi noktalayım:

Resmi açıklamaya göre yaklaşık 50 bin insanımız hayatını kaybetti. Yüz binlerce insan ise evinden oldu ve şu an bölgede çadır, su, hijyen sorunu yaşanıyor. Deprem bölgesinde olmayan milyonlarca insanın bile psikolojisi altüst olmuş durumda.

Tehlike ister yapay ister doğal bir şekilde gelsin, önemli olan şey aslında her şekilde kendini savunabilmek. Kanıtlanmadığı sürece dikkat dağıtan komplo teorilerine zaman harcamak yerine yapıcı eleştirler yaparak sağlam şehirler inşa etmemiz gerektiğini söylemek gerekiyor.

Bir savaşta nasıl ki istihbarat alındığında düşmanın nasıl saldıracağına göre savunma yapılıyorsa, doğaya karşı olan savaşımızda yıllardır istihbarat veren bilim insanlarını dinleyerek savunma yapmamız gerekiyor.

Kaynaklar: History of the Tromsø Ionosphere Heating Facility, First HF radar measurements of summer mesopause echoes at SURA, Doğruluk Payı, BBC, AFP, Meteoroloji Genel Müdürlüğü…

İlginizi Çekebilecek Yazılar

Yorum Yap

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

© 2015 – 2023 | Kuzeyegehaber.com