Ana sayfa » Güncel » Erdinç Şahin-O BÜYÜK İNSAN, İKİ GENÇ ADAMA BİR ŞANS DAHA VERDİ. MEKANI CENNET OLSUN..

Erdinç Şahin-O BÜYÜK İNSAN, İKİ GENÇ ADAMA BİR ŞANS DAHA VERDİ. MEKANI CENNET OLSUN..

Yazar: Erdinç Şahin
0 yorum

Yeni girmişiz Petkime. 1.5 sene kadar sözleşmeli çalıştık, sonra kadroya geçtik. Olayda bu sıralarda cereyan etti zaten. Koruma görevlisiyiz, askerliğini komando olarak yapmış olanları tercihli aldılar. 1988 yılında Petkim, Tüpraş ve Petrol Ofisi yaptı bu alımları. Aklımda kaldığı kadarıyla 150 kişi kadardık, biri de bendim onların.

Yarımca’da bulunan sosyal tesislerde görevliyiz. 16:00/24:00 vardiyasında Kuzey Kapıdayız 3 arkadaş. Öyle bir giriş-çıkış var ki yetişmek mümkün değil.

Hava yaz, lokaldeki fiyatlar uygun, etlerde kaliteli, eş, dost, ahbabı kapan atlıyor arabaya, İzmit’in her yerinden hücum ediyor adeta lojmanlara. Yarımcadan tabanvayla gelenler hariç.

Bekarım henüz, Şeflerden birinin karısı yürüyor bana, inceden-inceye. Hani fena da değiliz o günlerde. 1.85 boy, esmer, karayağız delikanlı vaziyetleri. Kadın bana erkek mecmuaları neyim getiriyor, al bunları da gözün-gönlün açılsın biraz diyerekten.

Hoş kadın, 35 yaşlarında falan. Lakin benim o taraklarda bezim yok, evli kadınla hiç yok. Gece vardiyalarında arar evine çağırır, kocam İstanbula gitti, gelsene biraz eğlenelim gibisinden .Dedim ya, benim işim olmaz, işe yeni girmişim, hem yapı ters, hemde yakalanma ve işten atılma korkusu, hangisi ağır basıyor bilmiyorum ama durum böyle.

Saat 18:00/18:30 gibi hareket iyice arttı. Gelenleri kayıt etmek mecburiyeti var. Sivil memur olduğunda bu işi o yapıyor, ancak, talihsizlikler zincirinin ilk halkası, memurumuz o gün izinli. Yani o işte bize düştü. Partnerim olan arkadaş çalan telefonu açtı, “bilmiyorum efendim, ben görmedim” gibi bir şeyler söyledi karşısındakine.

Sonra gelen yeni bir arabaya kapıyı açmak için dışarı çıktı. Gelenlerin kimlik kontrolünü yaparken telefon ahizesini masa üzerine bıraktığını gördüm. Herhalde kapamayı unuttu diyerek, ben kapadım ahizeyi. Kamu kurumlarında kullanılan eski standart telefonlardan. Bir dakika geçmeden çaldı telefon.

Ben açtım bu kez..

“Bana bak, sen o telefonu kimin suratına kapatıyorsun bakayım?”

Ses, Şefin hanımının sesi, gece vardiyalarında asıldığı yetmiyormuş gibi birde şimdi sıkıştırmaya başladı. Bundan kurtulmak gerek, aha şimdi tam zamanı..

“Bak hanfendi, benden sana iş çıkmaz, bırak peşimi, bir daha da beni arama yeter artık, git başkasından al muradını” diyerekten kapattım telefonu.

Zııırrrr!, hay anasını, kurtuluş yok bu karıdan, Allah kahretsin!

“Oğlum sen delimisin, niye kapatıyorsun suratıma, ne demek istiyorsun sen?”

“Ya yeter be, manyak karı, git işine, başlıcam şimdi bir tarafına, işim var birde seninle mi uğraşacağım..”

Kapıdaki arkadaş içeri girdi, muhtemelen konuşmanın bir kısmını duydu, alık-alık bana bakıyor lakin bir şeyde söylemiyor. Telefon bir daha çaldı, yine ben açtım, aynı ses;

“Dur kapama telefonu!”

Kapamadım tabi, çünkü öyle bir ses tonuyla söyledi ki bunu, dondum kaldım..

“Sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun, hayvan herif!”

“Kiminle olacak azgın karının biriyle, yeter be!”

“Sen aşağı doğru bi baksana”

“Giriş binasının küçük dikdörtgen penceresinden aşağı doğru baktım. Önce bir şey anlamadım, neye bakmalıydım?, bilmiyorum çünkü.

“Gördün mü beni?”

“!!!!!!!!!”

“Gördün mü beni diyorum sana?”

Genel Müdürümüz Mehmet Beyin eşi kulağına bir şey dayamış olarak bana doğru geliyor. Sonra kulağına dayadığı şeyin şarjlı telefon olduğunu anladım, sonra, sonra…. film koptu!.

Meğer ben şefin karısı diye Genel Müdürümüzün hanımıyla görüşüyormuşum, yemin ederim ses aynı ses. Yoksa bu tongaya asla düşmem, mümkün değil.

“Ben sana sorarım, bakalım kime küfür ediyorsun*”

“Efendim, bir yanlış anlama oldu, lütfen izin verin, izah edeyim..”

“Edeceksin, edeceksin… Merak etme!..”

Kapadı telefonu, haklı kadın. Suç bende, ancak belki benim tez canlılığımdan, belki arkadaşın beni bilgilendirmemesinden, belkide mesleki acemilikten koskoca bir çamı devirdik. Telefonu kapattı sonra geri döndü, pastanenin bahçesine girdi, telefonla konuşmaya başladı.

Benim yüreğim dakikada 130-140 devri zorluyor, kafam zonkluyor, eşini arıyor, olayı anlatıyor, bu kesin!. 5 dakika geçmeden vardiya amirimiz telsizden özel kanaldan aradı, “Pılını-pırtını topla, almaya geliyoruz seni” dedi.

Bekliyorum, hiç şaşırmadım, dedim ya, daha 2 senelik bile olmadan Petkim gibi bir yerden atılacağım, ne yapalım kader böyleymiş, yapacak bir şey yok. Kabahat çok büyük, genel müdürün hanımına sinkaf, hemi de en ağırından..

O esnada güvenlik amirimiz geldi. Oturdu memur masasına, “ne oldu burada Erdinç” diye sordu. En başından bitamam hepsini anlattım, dinledi, sonuna kadar.

Peki, dedi gitti. O sıra devriye aracı beni almaya geldi. Günlerden cumartesiydi sanırım. Pazartesi günü bununla ilgili Genel Müdürümüzle bir görüşme yapacağını söylediler bana şefimizin.

Diğer arkadaşla birlikte evlerimize gittik. Pazartesi günü geldik, koruma memuru arkadaşın odasında bekliyoruz. Öğle yemeği saat 11’de başlıyor o zaman, çünkü personel sayısı 5 bine yakın, yemekhane dolup-dolup boşalıyor. Kuzu kızartma ve kaymaklı ekmek kadayıfı var menüde, en sevdiğim tandem!.

Gel Ekrem, son-son Petkimin yemeğini yiyelim dedim arkadaşa. Onun sıfatı, buzdağına çarpmış Titaniğin Kaptanı formatında. Gittik, bir güzel doyurduk karnımızı, hatta ben kuzuyu iki tabak yedim. Geldik aynı yere, genel müdürle görüşmesi devam eden şefimizi bekliyoruz.

Saat 12, 12 buçuk, 1, 1 buçuk yok adam ortada. Benim kulağıma darağacına çakılan son çivilerin sanal sesleri geliyor sürekli. Heyecanı anlatmaya kelimeler yetmez.

Şef saat 2’ye doğru göründü. Çıktı odasına, bizi çağırttı akabinde. Çıktık, yukarı, kapıyı çaldım. Şef öyle bir nazar fırlattı ki, tamam dedim, bu iş kesin bitti.

“Geçin oturun bakayım”

Kalbimin sesinin bakım-onarım atölyesinden duyulduğundan eminim. Ekrem ise alı-al, moru-mor sfenks gibi hareketsiz Şefe bakıyor.

“Yaptığınızın affı yok, hele senin hiç yok Erdinç. Senden beklemezdim böyle bir şeyi.”,

Tek kelime edemiyorum, ne söyleyebilirim ki?

“Demek ki atıldık, n’apak, önümüzdeki maça bakacağız” diyor iç sesim.

“Mehmet Bey çok iyi bir insan. 2 saate yakın görüştük, başka müdürlerde vardı, o sonradan geldi toplantıya. Efendim çocuklar, genç, acemilikte var, yapmışlar bir hata. Bir daha kesinlikle olmaz, ben kefilim onlara” dedim. Çok büyük anlayış gösterdi, olur böyle şeyler, insanlık hali. Yalnız gelip Gülin Hanımdan özür dilesin dedi. Hemen git, özür dile” dedi bana.

“Tamam Şefim sağolasın, teşekkür ederim, eksik olma.”

1 dakika daha durur muyum?, atladık devriye aracına, doğru villalara. Villanın bahçesinde çardak var, altında da masa. Gülin Hanım ile büyük oğlu oturuyorlar. Gülin Hanım beni görünce oğluna gösterdi, aha da bu densiz diyerekten.

Yanımızda vardiya amirimiz de var, o getirdi beni, özür dilemeye. Masaya yaklaşırken büyük oğlan ayağa fırladı; “ulan sen benim anama nasıl küfür edersin” diye bağırdı.

Bana doğru geliyor, serde boksörlük var, aldım gardımı hemen, dayak yemek işime gelmez, o kadar da değil zira. Özür dilemeye geldik, dayak yemeğe değil.

Şefle araları çok iyi. Şefin Alamanya’daki eniştesi kendisinin üzerinden araba getiriyor, devrediyor, büyük oğlan vs kullanıyor. Girdi araya hemen uzaklaştırdı büyük oğlanı. O ara ben özrümü diledim. Belli ki Gülün Hanımı çok zor o noktaya getirmiş Mehmet bey. Yoksa kesinlikle affetmez kadın beni, biliyorum.

Sonrasında, ufaktan bir kınama ile yırttık işi. Uzun bir süre Lojman görevi göremedik, o ayrı. Bugün Genel Müdürümüz Mehmet Yılmaz beyin vefat haberini aldım büyük bir teessürle. Allah gani-gani rahmet eylesin. Başkası olsa kesin işten atılmıştık.

O büyük insan iki genç adamı affetme ve bir şans daha verme alicenaplığını, babalığını gösterdi. Mekanı Cennet-i Ala olsun..

İlginizi Çekebilecek Yazılar

Yorum Yap

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

© 2015 – 2024 | Kuzeyegehaber.com