Ana sayfa » Bilim-Teknoloji » SÜNBÜL; “BİNALAR İNŞAA EDİLİRKEN, ZEMİN-BİNA ETKİLEŞİMİ MUTLAKA ARAŞTIRILMALI..”

SÜNBÜL; “BİNALAR İNŞAA EDİLİRKEN, ZEMİN-BİNA ETKİLEŞİMİ MUTLAKA ARAŞTIRILMALI..”

Yazar: Erdinç Şahin
0 yorum

KUZEYEGEHABER-İzmir Bakırçay Üniversitesi Coğrafya Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Fatih SÜNBÜL 1-7 Mart Deprem Haftası kapsamında açıklamalarda bulundu.

Dr. Fatih SÜNBÜL depremlerin oluşumu ve ülkemizdeki deprem gerçeğine değindi. Binaların inşaa edilirken zemin-bina etkileşimi mutlaka araştırılmalıdır diyen Sünbül, son dönemde ülkemizde gerçekleşen depremlerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu;

1999 yılında, Türkiye’nin kuzey batısında, ülke nüfusunun en yoğun yaşadığı bölgede, üç ay ara ile büyüklüğü 7’den büyük iki farklı deprem meydana gelmiştir. Gölcük ve Düzce merkezli bu depremlerde resmi raporlara göre 18000’e yakın vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 24000’e yakın vatandaşımız yaralanmıştır.

Son yüzyılın en büyük felaketlerinden sayılan bu depremler, Türkiye’nin yakın tarihini etkileyen önemli olaylardandır. Her iki deprem de derinlik bakımından sığ bir derinlikte meydana gelmiş, kentlerin jeolojik yapılarının ve binaların niteliklerinin doğal sonucu olarak, oluşan hasar çok büyük olmuştur.

Depremler insanlara verdiği maddi hasarların yanında, ileride telafisi olmayacak kalıcı manevi hasarlar da meydana getirmiştir. Bu depremler ne ilk ne de son olmuştur. Son on yılda, 2011 Van depremi ile ülke yeniden sarsılacak, bu depremde 604 vatandaşımız vefat ederken, 4200’e yakın vatandaşımız yaralı olarak depremde hayatta kalacaktır…

Depremler büyük hacimde yeryüzünü oluşturan kayaçların hızlı ve ani hareketinin sebep olduğu doğal jeolojik olaylardır. Depremlerin sebep olduğu şiddetli sarsıntı ve yıkılma, yerkürenin kabuk kısmı diye adlandırılan ortalama 35 km olan tabakada kırılmalar ve kaymalar şeklinde oluşur. Büyük depremler sırasında, içinden geçtiği tabakaların fiziksel özelliklerine göre şekil alan deprem dalgaları, yoğun miktarda yer yüzeyinde salınımlara ve sarsıntılara neden olur.

Deprem dalgaları durağan bir göle atılan taşın yüzeyde meydana getirdiği dalgalara benzer dalgalar oluşturur. Taşın çarpma anında oluşan ve hareket eden dairesel dalga desenine benzeyen depremlerde, depremin oluş yerini tasvir eden “odak” noktasından tüm yönlere doğru yayılan dalgalar üretilir. Deprem dalgaları yerküre üzerinde ilerlerken, deprem kaydeden cihazlar sayesinde, depremin büyüklüğü ve oluş yeri hakkında bilgiler edinilir.

Dünya üzerinde her gün binlerce deprem meydana gelir ve bu depremler bu hassas cihazlar tarafından kaydedilerek, elde edilen veriler dünya ölçeğinde bilim insanlarının kullanımına sunulur. Dünya üzerinde her yıl ortalama 75 civarında şiddetli deprem oluşmaktadır. Bu depremler nüfusun fazla olduğu yerleşim yerlerine yakın oluşmakta ve birçok can ve mal kaybına sebep olmaktadırlar.

Zemin yapısına göre, oluşan depremler binalara, altyapı tesislerine, demiryollarına hasarlar vermektedir. Deprem sırasında elektrik, doğalgaz veya nükleer santral gibi tesisler zarar gördüğünde, yangınlar, zehirli gazların atmosfere salınımı veya radyasyonun çevreye zarar vermesi gibi ikincil etkiler de görülebilir. Peki yıkıcı bir deprem nasıl oluşur?

Bu soruya en güncel cevabı durağan olmayan dünyamız vermekte… Yerküremiz kıtalardan oluşmakta ve bu kıtalar magma adı verilen sıcak bir tabaka üzerinde yavaşça hareket etmektedir. Levhalar bu hareketler neticesinde belli kırılma noktalarında, gerilmenin eşik değerini aştığı noktalarda depremleri üretmektedir.

Peki Türkiye’nin deprem duyarlılığı nasıldır? Türkiye maalesef dünyanın en aktif fay kuşaklarından birinde yer almaktadır. Ülkemiz kuzeyde, 24mm/yıl hızla hareket eden Kuzey Anadolu Fay hattı, doğuda 10 mm/yıl hız ile hareket eden Doğu Anadolu Fay hattı ile Batıya doğru Batı Anadolu Fay hattı üzerinden göç etmektedir. Bu güçlü mekanizma, bahsi geçen fay hatları üzerinde kısa aralıklarla önemli depremler oluşturmaktadır…

Deprem izi Ege Bölgesinde…..

22 Ocak 2020 tarihinde yerel saat ile 22:22’de büyüklüğü 5.6, odak derinliği 8 km ve merkez üssü Musalar köyü-Akhisar-Manisa olan deprem meydana gelmiştir. Deprem Ege bölgesi ve Marmara bölgesinde yer alan şehirlerde de hissedilmiştir. Yörenin depremselliği incelendiğinde; Manisa ili Batı Anadolu açılma bölgesi içerisinde yer almaktadır.

İlin çevresinde bu rejime bağlı olarak gelişen Gediz Graben sistemi, Soma-Kırkağaç fayı, Selendi fayı ve bunlara bağlı gelişen aktif faylar bulunmaktadır. Yaşanan son deprem ve buna bağlı gelişen artçı sarsıntılar bölgede maddi ve manevi kayıplara neden olmuştur.

Son deprem izi Doğu Anadolu’da…

24 Ocak 2020 tarihinde yerel saat ile 20:55’te büyüklüğü 6.5 olan bir başka deprem de Sivrice-Elazığ’da gerçekleşmiştir. Deprem derinliği yaklaşık 5 km civarındadır. Bu deprem başta Elazığ ve Malatya olmak üzere, yakın illerde hissedilmiştir. Elazığ ili, Türkiye’nin en aktif fay hatlarından Kuzey Anadolu Fay (KAF) hattı ve Doğu Anadolu Fay (DAF) hattının birleşim yeri olan alana çok yakın bir bölgede yer almaktadır.

Elazığ ili, Bingöl Karlıova’dan başlayan Palu-Hazar Gölü fay segmenti içerisinde, kuzeyde Karakoçan Fay bölgeleri içerisinde yer alır. Yaşanan 6.5 büyüklüğündeki depremde 40’dan fazla insanımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce insanımız depremden olumsuz etkilenmiştir.

Manisa ve Elazığ depremlerini takiben Devletimiz ve ona bağlı birimler en kısa sürede afet bölgelerine intikal etmiş, depremden zarar gören vatandaşların yaraları sarılmaya çalışılmıştır. Yaşanan bu depremler ne ilk ne de son olacaktır. Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan deprem bölgeleri haritasına göre ülkemizin çok büyük bir kısmı birinci dereceden riskli alanda yer almaktadır.

Türkiye bu yönüyle, Dünya’nın en aktif deprem bölgelerinden birinde yer almaktadır. Bugüne kadar oluşturdukları depremler gelecekte oluşturacakları depremlerin en önemli ipuçlarıdır. Dolayısıyla “depremlerle yaşayabilmek” toplumda mutlaka kabul edilmesi gereken bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsan ve doğa etkileşimi her zaman var olacaktır. Bu gerçek hiçbir zaman göz ardı edilmemeli, yaşam alanları inşaa edilmesi sırasında mutlaka mühendislik incelemeler bu doğrultuda yapılmalı ve müteahhitlik hizmetleri bu bilgiler ışığında kontrollü bir şekilde ilerletilmesi gerekmektedir.

Depremler sağlam zeminlerde daha az hasara sebep olmaktadırlar, bunun tersi olarak yumuşak (alüvyonal) zeminlerde deprem dalgaları büyüyerek veya zemin içerisinde hapsolarak, binada daha fazla hasara sebebiyet vermektedirler. Bu bilginin destekleyicisi olarak, güncel Manisa depremi 5.6 büyüklüğünde olmasına karşın, İstanbul, Kocaeli ve Sakarya gibi illerde hissedilmiştir.

Sığ derinlikte gerçekleşen bu depremden çıkan deprem dalgaları yumuşak zeminlerde kendini daha fazla hissettirmiştir. Bina kalitesi de deprem sırasında oluşacak zararı doğrudan etkilemektedir. Buna örnek 24 Ocak 2020 Elazığ depreminde yaşanmıştır. Deprem öncesi hasarlı olarak tespit edilen bir bina, deprem anında tamamen yıkılmıştır.

Dolayısıyla, binalar inşaa edilirken zemin-bina etkileşimi mutlaka araştırılmalıdır. Zemin deprem sırasında binayı taşıyacak nitelikte değilse mutlaka zeminde iyileştirme çalışmaları yapılmalı, eğer durum olumsuz ise; proje mutlaka daha mukavemetli bir alana taşınmalıdır. Bu sayede yaşanabilecek kayıpların önüne geçilmiş olacaktır.

Bu farkındalığın topluma sirayet etmesi de eğitim ve öğretim kurumlarımızda yapılacak faaliyetlere bağlıdır. Toplumu oluşturan en genç bireyden en yaşlı bireye kadar herkesin bu konularda bilinçlendirilmeleri için farkındalık eğitimlerinin uzmanlar tarafında sürdürülebilir bir şekilde verilmesi gerekmektedir.

Bu eğitimler sayesinde istenilen ve arzu edilen muasır medeniyetler seviyesine çıkılacağı düşünülmektedir. Bu vesileyle depremlerde vefat eden insanlarımıza rahmetle anıyoruz…  Devletimizin ve Milletimizin, bilimin rehberliğinde bu tür afetlerden daha az hasarla çıkmasını ümit ediyoruz…

İlginizi Çekebilecek Yazılar

Yorum Yap

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

© 2015 – 2024 | Kuzeyegehaber.com