“Çok kötü yönetiliyor” derken bunu siyasi anlamda söylemiyorum. Anayasa’dan, partiler yasasından, demokrasiden, basın özgürlüğünden filan söz etmiyorum.
Türkiye’nin rasyonel bir “işletme” ya da şirket olarak yönetilmesinden söz ediyorum.
“Savaşta bir ordudan” da diyebilirsiniz.
Rekabet piyasasında şirket yönetiminin askeri-stratejik kurumlara benzediği savı bundan 30-40 yıl kadar önce çok popüler olmuştu; Hun imparatoru Attila onun simgesi ilan edilmiş, 1985’te çıkan “Hunlu Attila’nın Liderlik Sırları’ adlı kitap çok okunan kitaplar listesine girmişti.
ASIL HEDEFİ UNUTMAYIN…
Bu yaklaşımı savunan düşünürlerin en başta gelen nasihatların biri şuydu: “Asıl hedefi unutmayın, gereksiz düşman yaratmayın!”
Türkiye yönetimi, en önemli sorun olarak gördüğü terörü yok etmeyi baş hedefi ilan etti. Tüm önceliklerini ona göre ayarlayacağını vadetti.
Pek güzel.
Sonra ne yaptı? Neredeyse eş zamanlı olarak, anketlerde ülkenin en önde görünen partisine yani CHP’ye karşı asla ikna edici olmayan adli bir yıldırma kampanyası açtı. Bu şirret kampanya ana hedefi bastırdı, kamuoyunda parçalanma ve bölünmelere yol açtı, asıl amacın gerçekleşme olasılığını azalttı.
İşte bu, tüm ünlü yönetim düşünürlerine göre “büyük hata”dır. Şirketin kötü yönetildiğinin işaretidir. Sonuçta başarılı olamaz.
Çünkü ne diyordu Attila gibi komutanlar ya da Sun Tzu, Robert Green gibi düşünürler?
Gereksiz düşman yaratmak ve asıl hedefi unutmak vahim hatalardır!
Aşırı hırs hedef saptırır. Kibir düşman sayısını arttırır. Bütün cephelerde savaşmazsınız!
EKONOMİ CEPHESİ…
Ekonominin perişan durumu, şirketin kötü yön yönetildiğinin ikinci örneği olarak verilebilir. Geçim derdi tüm dertleri bastırmıştır!
Enflasyonun her yerde düşerken Türkiye’de rekorlar kırması ancak iki nedenle açıklanabilir: Bu işi bilmemek ya da kötü niyet!
Pek çok gözlemci ve halk artık ikinci olasılığın daha güçlü olduğuna inanıyor. Birileri soyguna öncelik veriyor.
Yöneticiler şunu anlamazdan geliyor gibiler: Kötülüğün baş kaynağı alkol ya da kumar değildir. Toplumunu bir bütün olarak çürüten sistematik ve kolektif bir hırsızlık türü olan enflasyondur.
Sadece kendi adamlarını besleyerek bu hatayı örtmek mümkün değildir, büyük hatadır!
DOSTLUK TESTİ…
Şirketin nasıl yönetildiğinin bir göstergesi de diğer şirketlerle olan ilişkileridir.
Türkiye’nin emsalsiz jeo-stratejik konumu külliyen boykot edilmesini olanaksız kılıyor. Türkiye, Napolyon’un da ilan ettiği gibi dünyanın merkezindedir. Herkesle iyi ilişkiler kurabilir.
Peki, şu konjonktürde bunların kaçı zor konularda Türkiye’yi açıkça desteklemeye hazırdır?
Örneğin, Asya’daki Türki devletler Güney Kıbrıs’ı pat diye tanıdılar. Bakalım kaçı, bizim şirketin CEO’sunun davetine uyup, KKTCyi tanıyacak?
Bu bir testtir.
Ya ümmeti Müslimin? Son Türk devleti olarak kalacağa benzeyen KKTC’yi tanımak için kuyruğa girerler mi? Ümmetin lideri olarak lanse edilen CEO uğruna başka ilişkilerini tehlikeye atarlar mı?
Göreceğiz…