Ana sayfa » Güncel » Mustafa Küpçü-MÜLTECİLER..

Mustafa Küpçü-MÜLTECİLER..

Yazar: Erdinç Şahin
0 yorum

Bir insanın ailesinden, yaşadığı köyden, kasabadan, kentten ve hele ülkesinden temelli ayrılması kolay mı? Bazı insanlar, doğup büyüdükleri ülkeyi neden terk eder? Yaşam koşullarını, kültürünü, örf ve adetlerine yabancı oldukları bir başka ülkede YAŞAMAK tercihini neden yapar? 

İnsanoğlu, tarih boyunca bir yerden bir yere göçmüş. “Göçerek yaşamak” bir zamanlar bir “yaşam biçimi” olmuş. Ama, “YERLEŞİK YAŞAMA GEÇİŞ” ve sonrasında kuşaklar boyu bir ulusun bireyi, vatandaşı olarak yaşamaya alıştıktan sonra kolay mıdır ülkesinden, eş dost ve akrabalarından kopmak

Günümüz dünyasında mülteciliğin en etkin örnekleri İkindi Dünya Savaşı sonrası yaşanmış. Savaşı kaybeden ülkelerin insanları yaşadıkları acıları unutmak, daha insanca bir yaşam umuduyla gelişmiş ülkelere göç etmişler. Önce, Birleşmiş Milletler’in “Mülteci kampları” ile barınma ve yaşama olanağı bulmuşlar. 

Birleşmiş Milletler’in (B.M) kuruluşu, 1948 yılında tüm B.M. üyesi ülkelerin onayladıkları “İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ” nin ardından “Sığınmacı ve Mülteciler” için bir takım uluslar arası Yasal sözleşmeler onaylanmış. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950), Vatansız Kişilerin Statüsü’ne İlişkin Sözleşme (1954), Vatansızlığın Azaltılmasına İlişkin Sözleşme  ( 1961), Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşme  ( 1966), Mültecilerin Hukuki Statüsü’ne ilişkin Sözleşme ( 1967) bu sözleşmelere dair birkaç örnek. 

Özellikle, 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan ve büyük ölçüde ABD’nin emperyalist saldırıları, pek çok ülkeyi ve vatandaşlarını perişan etmiş, başka ülkelerde “İNSANCA YAŞAMA” umuduyla başka ülkelere sığınma, iltica etme eylemlerini hızlandırmıştır. Mülteci hareketlerine yakın tarihimizden verilebilecek belli başlı örnekler; Afganistan, Irak ve Suriye başta olmak üzere, büyük ölçüde vatandaşının çoğu Müslüman olan ülkelerden, askeri darbeler, terör ve savaşlarla “yaşama kaygısına düşen” insanların kitlesel göçleri gösterilebilir. 

Son somut örneği “Suriye iç savaşı” nedeniyle ülkemize yönelik büyük çaplı göçler olmuştur. Ülkemizde yaklaşık 4-5 milyon Suriyeli dışında, Afganistan, İran başta olmak üzere Asya ve Afrika kökenli pek çok insan yaşamaktadır. Farklı ekonomik, kültürel kimlikli insan topluluklarının bir arada ve barış içinde yaşayabilmesi zordur. Ülke vatandaşı, ekmeğinin ve iş olanaklarının elinden alındığı kaygısı içindedir. Mülteciler ise, “ucuz emek” olarak güvencesiz yaşamanın çilesi içindedir.

“Sefalet asaleti yıkar” deyişini kanıtlarcasına, yoksulluk ve itilip kakılmanın baskısı altındaki insanların her türlü suça sürüklenmesi de  şaşırtıcı olmasa gerek! Suriye iç savaşına fiilen bulaştığımızdan bu yana, zaten ekonomik sorunlar yaşadığımız, İŞSİZLİĞİN ve GEÇİM SIKINTISININ büyük bir sorun haline geldiği günümüzde, mülteciler ülke ekonomisi için büyük giderek artan olumsuz düşüncelere ve çatışmalara neden olmuştur. 

Siyasi iktidar, Suriyeli mültecilere “vatandaşlık, işyeri açma, sağlık ve eğitim” başta olmak üzere sürekli yeni haklar verirken, kendi vatandaşı üzerindeki olumsuzlukları hiç hesaba katmamaktadır! Ta ki, son “İDLİB Felaketi” ve 36 evladımızın şehit olmasına kadar!

“Dost-müttefik-stratejik ortak” sandığı ABD’den sonra, “Zoraki Dost” RUSYA’dan da beklediği desteğini bulamayan AKP iktidarı, son yaşanan bu olay sonrası, hem vatandaşın bir ölçüde gazını almak hem de AVRUPA’ya ders vermek düşüncesiyle, bir “gece yarısı iletişimi” ile binlerce mülteciyi Edirne-Yunanistan sınır kapısına yönlendirdi! 

Kimi 800-900 TL ödeyerek taksi ile geldi, kimileri otobüslerle. Hem de çoluk çocuk… Çoğu genç insan, “Türkiye sınır kapılarını açtı” sözüne güvenerek, Avrupa’ya ulaşmak umuduyla geldi sınıra. ; Soğuk ve yağmurlu ortamda, uykusuz, yarı aç yarı tok ama umut doluydular! Yunan polisinin gaz fişekleri ve tepkileriyle karşılaştılar. 

Yaşadıkları çile bir yana, umutları da söndü! Kimileri, deniz yoluyla uyduruk botlar ya da teknelerle Yunan adalarına ulaşmaya çalıştı, hala da tek kaçış yolu bunu görüyorlar. Ama Yunan adalarında da Yunan fanatiklerinin tepkileri var! Mülteciler gelmesin diye adaları yakıyorlar! Onlar da “aş, iş, yaşam kavgası” içindeler! 

Sonuç; EMPERYALİZMİN AZGINLIĞI HEM DOĞAYA HEM DE İNSANLARA KIYIYOR! Mutlu son yok mu? “İNSANLIK UYANIRSA” niye olmasın?

İlginizi Çekebilecek Yazılar

Yorum Yap

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

© 2015 – 2024 | Kuzeyegehaber.com