AH SARI ÖKÜZ AH!..
26 Ocak 2015, PazartesiTweet |

Bülent Pınarbaşı
cesotti35@gmail.com
Çok hoşuma gider ‘sarı öküz’ hikayesi…
Defalarca yazılarımda kullanmışımdır. İnternetten aratırsanız bulursunuz.
Özetle, birinin ilk isteğini yerine getirdiğiniz an kuyruğu kaptırmışsınız demektir; sonrasında geriye dönüp baktığınızda, her şeyin o ilk taviz verdiğiniz gün kontrolünüzden çıktığını anlarsınız ama iş işten geçmiştir der kıssadan çıkaracağınız hissede…
***
Baskılar ve zulümler de hep o ilk küçük rica ile başlar. Ardından dozu giderek artan isteklerle baş edemeyecek noktaya geldiğinizde, itiraz edemezsiniz. Çünkü çoktan yaftalanmışsınızdır ‘falancanın adamı’ olarak ve çevreniz çoktan boşalmıştır.
O ilk ‘küçük rica’ karşılığında size hediye edilen ‘çıkar’ın tadını çıkaramadan kaybettiklerinizin kazandıklarınızdan kat kat fazla olduğunu görürsünüz.
Korkunun pençeleri ele geçirmiştir sizi artık. Sırtınızı dayadığınızı düşündüğünüz ‘falanca’ ile ters düşerseniz bütün düzeniniz bozulacaktır. Onun için kaybetmeye, kaybedecekleriniz karşısında küçük kazançlar beklemeye, ummaya devam edersiniz.
***
İşte ‘yandaş’ veya ‘candaş’ gazetecinin bugün yaşadığı durum tam da budur.
Rica karşılığı yazdığı ya da yazmadığı ilk yazısıyla yakayı ele vermiştir. Bunun karşılığında yediği bir akşam yemeği, ertelenen vergi borcu, görmezden gelinen reklam harcı fitil fitil burnundan gelir.
…Ve fakat maalesef son pişmanlık fayda etmez.
***
Gazete sahipleri haklıdır. Sadece gazete işi ile uğraşmıyordur; başka başka işlerden başka başka baskılara maruz kalması kaçınılmazdır. Ama ‘gazeteci’nin bu baskılara pabuç bırakması anlaşılmaz.
Yazar, her yerde yazar. Kendisini ifade edecek bir mecra mutlaka bulur. O gazete olmazsa bir başkası mutlaka vardır. Sosyal medya kanalları, kişisel bloglar, forumlar, amatör portallar…
Amaç hayatı idame ettirmekse, boğazından geçecek iki lokmayı her türlü kazanır. Daha fazlası hedefleniyorsa, o zaman yaptığı mesleği ‘ben gazeteciyim’ diye lanse ederek sektörü lekelememesi gerekir.
***
‘Egemen güç’ün her şeyi kontrol altında tutma isteği de anlaşılmaz değildir. Ortam uygun olduktan sonra, karşısındaki ‘muhalif’ buna dünden razı göründükten sonra suçlayamazsınız.
O da anlayacaktır muhalefetin aslında kendisini diri tuttuğunu, muhalefet olmazsa kapılacağı rehavetle sonunu çabuklaştıracağını. Tabii bu anlayış genelde eldeki ‘güç’ kaybolunca gerçekleşir.
Buna da sadece ‘kendi düşen ağlamaz’ denilebilir.
***
Dönelim baştaki sarı öküz hikayesine…
‘İlk o sarı öküzü vermeyecektik’ diyen bilge öküzün sözüne herkes hak verdiğinde, geride sürü mürü kalmamış olacak. Kalanlar, çaresiz şekilde sıradaki kurbanın kim olacağını düşünürken, semirmiş arslanlar arsız bir iştahla göbeklerini kaşıyacaklar.
***
Siz ilk başta o sarı öküzü vermeyecektiniz!..